Neuralink İncelemesi: Kafanıza Çip Çaktırmaya Değermi?
Elon Musk, çok başarılı bir iş adamı. Özellikle, Startup kurup büyütme ve Marketing konularında, ileride kitaplara konu olacağını düşündüğüm, ders niteliğinde metodları var.
Elbette, her zaman etik davrandığını ve doğruları söylediğini iddia etmiyorum. Fakat Startup kurma işinin, bir algı yaratmak ve bu algıyı zaman içinde paraya çevirmek olduğunu çok iyi biliyor.
Geçtiğimiz gün yaptığı Neuralink sunumu da, yine bu tip bir pazarlama çalışmasıydı.
Sunuma şu cümle ile başladı:
“Neuralink olarak neyi çözmeye çalışıyoruz?”
ve şöyle bir cevap verdi:
“Önemli beyin ve omurilik sorunlarını, çok ufak cihazlarla çözmek.”
Ne var ki, konuşması boyunca bahsettiği cihazın bir beyin veya omurilik sorununa nasıl çözüm olabileceğinden hiç bahsetmedi.
Esasen, herkesin merakla beklediği Neuralink sunumu, bir beyin implantının, domuzlar üzerinde denenmesi ile elde edilmiş iki sonucunu göstermek üzerine kurgulanmıştı.
1. Yürüyen bir domuzun kaslarındaki hareketin, henüz oluşmadan tespit edilmesi
Sunumda, yürüyüş bandında yürüyen bir domuzun, bacak kaslarındaki hareketi, daha oluşmadan doğru bir şekilde tahmin ettiklerini gösterdiler.
Ancak sunumun başında beyan ettikleri gibi, omurilik sorunu yaşayan birinin yürümesine, bunun ne gibi bir katkı sağlayabileceğinden maalesef hiç bahsedilmedi.
Halihazırda Dünya’da, bu alanda yapılmış bazı girişimler var. Fakat son kullanıcıya sunulmuş bir ürün henüz bulunmuyor.
Teknolojik gelişmeler umut verici olsa da, Exoskeleton cihazlar, henüz bir insanı taşıyabilecek düzeyde değiller ve Pnömatik cihazların, yapay kas oluşturma konusunda halen yeterli olmadığını biliyoruz.
Bu durumda, Elon Musk’un sunumundan beklenen şuydu:
İnsan vücudu ile beyin arasındaki, kopmuş olan Nöral bağların, bir tekrarlayıcı (repeater) aracılığı ile, nasıl tekrar kullanılabileceğinin açıklanması.
Ancak bu durumda da, sinirsel iletim işinin ne kadar kompleks olduğunu hatırlamak gerekiyor. Bir verinin, beyinden, yorumlanmadan iletilmesinden bahsediyoruz…
Dolayısıyla Elon Musk’un iddiası gerçekçi değil. 3D yazıcı ile sinir üreteceğiz demek bile daha uygulanabilirdir denebilir.
2. Domuzun önündeki yiyeceği yemek isteğini tahmin etmek
Hayvanlar yemek istedikleri bir şeyi, yemeden önce koklar.
Buradan hareketle sunumda, domuzun beynine yerleştirilen implantın, önündeki yemeği koklamadan önce, burnunu yemeğe değdirme hareketini yapacağını tespit ettiğini gösterdiler.
Ancak bu yeni bir şey değil. Üstelik, bu kadar büyük beyin ameliyatlarına gerek kalmayacak şekilde, kafaya takılan cihazlarla da aynı sonuçları almak mümkün.
Beyninize yakın olarak taktığınız sensörler ile çeşitli cihazları hareket ettirmek, bilgisayar kursörü kullanmak vs. oldukça uzun süredir yapılan bir şey.
Geriye doğru biraz araştırırsanız, ticarileşmemiş bir çok ürünün 2005 yılında dahi bulunduğunu görürsünüz. Yani, Neuralink’in rakibi olan şirketler zaten, yıllardır bu konularla ilgili çalışıyorlar.
Ayrıca BCI ile iletişim kurabilmek için implant takılmasına gerek yok. Kafanızın üzerine takılan sensörler ile bu veriler okunabiliyor.
https://openbci.com üzerinden bu konudaki araştırmalara ve açık kaynak kodu ile kendinizi geliştirebileceğiniz bir sürü materyale ulaşabilirsiniz. 200 dolardan itibaren, her bütçeye göre okuma yapan cihazlar mevcut.
Bu tür bir çalışmayı biz de yaptık
Aşağıdaki resim, 2019 yılında şirkette yaptığımız bir atölye çalışmasında çekildi. Çalışma arkadaşım, sadece ekrana bakarak komutlar yazdı ve sunucuların servislerini durdurmayı başardı.
Ayrıca kendi beyin dalgalarını kullanarak basit bir şarkı çaldı.
BCI(Beyin bilgisayar arayüzü) ile komut çalıştırmayı öğrenmesi 5-6 saat sürdü. Kafasındaki sensörler ile cursor’ün hareket etmesi gerçekten size bir bilimkurgu filminde olduğunuz hissini veriyordu.
Neuralink’in sunumu, bilim adına yeni bir şey söylemeyen, Elon Musk’un şirketine yatırımcı ve çalışan çekmek için sahneye çıktığı anlamsız bir gösteriden fazlası değildi.
BCI konusunda dünyadaki gerçek gelişmeler ne noktada ?
BCI(Beyin bilgisayar arayüzü) konusu esasen, yüksek teknoloji ve bundan daha fazla etik ile ilgili.
Çünkü, söz konusu teknolojide artık, arada herhangi bir katman olmadan, direkt olarak beyninize müdahale edilebilmesinden bahsediliyor.
Dolayısıyla ortaya çıkacak sorunlar teknik olmaktan çok, Felsefe, Sosyoloji ve Psikoloji gibi insan bilimi ile ilgili olmalı.
İsterseniz konuya önce teknik sonra da etik açıdan bakalım.
BCI Teknoloji Araştırmaları
Her ne kadar iştahlı futuristler ve teknolojik hikaye anlatıcıları tarafından, sanki Elon Musk’a kadar böyle bir teknoloji yokmuş gibi aktarılsa da, aslında konu oldukça eski.
Teknik olarak ilk BCI araştırmaları, 1970’lerin başında maymunlar üzerinde başladı. Sensörlerin boyutları ve hassasiyeti oldukça kötüydü.
Aşağıda “Star Trek: Spock’ın Beyni -1968” bölümünden bir sahne, cihaz size de tanıdık gelmiştir 🙂
Yine de bilim insanları, nöronların aktivitelerini manipüle ederek, Motor Cortex Nöronlarına hareket kabiliyeti kazandırabildiklerini 1970 yılında UWSOM‘da gördüler.
Aşağıdaki resimde, 2008’de çok daha sofistike bir cihaz olan robot kolu kullanabilen bir maymunu görüyorsunuz.
Teknik olarak basitçe açmak gerekirse, maymunun beynindeki dalgaları yorumlayabilen bir bilgisayar modeli ile, robot kolun hareket ettirilmekte olduğunu söyleyebiliriz..
Maymunlarla başlayan 45 yıllık araştırmaların sonucunda, BCI teknolojisinin gelişimi aşağıda sıralandığı gibi özetlenebilir:
- BCI ile görme
- Düşüncelerimizi kullanarak konuşmak
- Epilepsi nöbetinin geldiğini haber veren cihazlar
- Facebook tarafından geliştirilen BCI – AR teknolojileri
Bu gelişmelerin dışında her yıl Nobel ödülü gibi, BCI teknolojisinde yapılan gelişmeler için verilen bir de ödül var: ANNUAL BCI AWARD .
Merak edenler için Wikipedia linkini de bırakıyorum. Özellikle yeni kurulan Startup’lar, Wikipedia üzerinden mutlaka yaptıkları gelişmeleri paylaşıyorlar.
Wikipedia doğrulanmamış bilgilere de sahip, fakat izlenim vermesi açısından göz atmanızı tavsiye ederim.
Google: “2020 senesinde herkes beynindeki implant üzerinden google search yapacak”
Beyin implantını, IT sektörü içinde ilk defa, 2010 yılında duydum. Google CFO’su Hal Varian verdiği bir söyleşide bundan bahsetmiş ve,
“2020 senesinde hepimiz çip takacağız”
demişti. Google’ın bu konuda bir çalışma yapıp yapmadığı sorulduğunda ise, çip konusundan değil ama google glass konusundan bahsetmişti.
Bu arada söylemeden geçmeyelim: google Glass da aslında bir BCI, yani İnsan Bilgisayar Arayüzüdür.
Ancak, günümüzde BCI diye adlandırılan cihazlar, bundan çok daha kompakt ve vücuda monte edilebilen donanımlardır.
Google Glass adı ile bilinen donanım, arayüz olarak bir gözlük üzerinden kamera, ekran ve insan etkileşimi yapılmasını sağlayan bir yapıydı. Endüstriyel olan sürümü halen satılmakta.
Google Glass, bir BCI prototipiydi, neden tutmadı?
Google BCI konusunda çok güzel bir strateji izledi ve son kullanıcı için bir ürün geliştirmek yerine, bir prototip geliştirdiler. Bu prototip, Google Glass’dı.
Google Glass prototipi, BCI çözümlerinin günlük hayatta yaratabileceği etik sorunları en açık şekilde ortaya çıkardı.
Önce, restoranlar “No Google Glass” yazısı astılar. Çünkü restoranlarına gelen insanlar bundan rahatsız oluyordu. Sonrasında da, insanlar yüzünüzde Google Glass var iken sizinle konuşmamaya başladılar.
Gündelik hayattaki gizlilik ve kişisel özgürlük alanı, insanlar için tahmin veya fark edilebileceğinden çok daha önemli.
Elinde Cep telefonu kamerası açık bir şekilde, sürekli etrafı dikizleyen birini görseniz rahatsız olmaz mısınız ?
Veya size baktığında, mesela Linkedin üzerinden sizin geçmişinizi araştırıp, söylediğiniz herşeyi Google ile aratan biri ile konuşmak ister misiniz?
Google, “Çip Taktırma” konusuna milyarlarca dolar yatırmadan önce bunu çok güzel test etti ve bu teknolojinin Consumer Market için uygulanabilir olmadığına karar verdi.
Google kurucularından Sergey Brin, projeye her anlamda çok inanmış ve çok destek vermiş olmasına rağmen, proje sadece Endüstriyel bir ürün olabildi.
BCI konusunda var olan onlarca startup var, buradaki makalede öncü olan 4 tanesinden bahsediliyor. Bu şirketler Kernel, Neuralink, Neurable, Paradromics olarak öne çıkıyorlar.
BCI konusunda unutulmaması gereken şey, Google Glass örneğindeki gibi Medium kullanımının çok değişken olabilmesi. Ben kendi adıma, 3D yazıcıların olduğu ve insan dokusunun çözüm içinde kurgulandığı şeyleri daha gerçekçi buluyorum.
Nöroetikçiler
Daha önce bahsettiğimiz gibi, BCI ile etik çokça birbirini etkileyen kavramlar.
Nature dergisinde çıkan bir makalede , BCI’nin mahremiyet, kimlik ve eşitlik gibi konularda ne kadar önemli olduğundan bahsedilip şu örnek veriliyor:
Varsayalım kolu olmayan bir hasta olsun ve BCI arayüzü ile kendisine bir robot kol takılsın. Zamanla, yapay kol ve BCI ile alıştırma yapan hasta, kolu kullanmayı öğrensin. Hasta günün birinde, kendisine uzatılan tehlikeli bir cismi robot kol ile alırken konsantrasyonunu kaybettiği için düşürsün ve bir kişi yaralansın. Bu durumda kimi sorumlu tutabilirsiniz ?
Etik açıdan, kişisel verilerin nerede saklanacağı ve ne amaçla kullanılabileceği düşünmek bile istemediğim bir konu. Zira, elimizdeki cep telefonları ile bile, her gün izinsiz olarak toplanan binlerce veri olduğunu artık biliyoruz.
Bizden izinsiz topladıkları verilerle alışkanlıklarımızı, nelerden hoşlandığımızı ve hangi partiye oy verebileceğimizi biliyorlar ve bizi manipüle etmek için bu verileri kullanıyorlar.
Çok daha derindeki bilgilerimizin, 3. kişiler tarafından, nasıl silah olarak kullanılabileceğini düşünmek bile tüyler ürpertici.
Teknolojik gelişme, tek yönlü (Beyinden->cihaza) olan okuma yerine, beyine birşey yerleştirmeye doğru gitme eğiliminde. Google Glass örneğinde bahsettiğimiz kullanım yöntemini aynen yapmak istiyorlar.
Şunu unutmamalıyız, arada göz gibi bir arayüz yok, direkt beyindeki nöronlara veri yerleştirecekler. Siz yerleştirilen verinin, size söylenen veri olduğundan nasıl emin olabilirsiniz?
BCI arayüz ile bir cihaz kullanan Epilepsi hastası birisi, kişiliğinin cihazı kullanmaya başladıktan sonra çok değiştiğini söylüyor.
Epilepsi nöbetleri ve o ruh halinin kendisine farklı bir kişilik veriğini, artık aynı kişi olmadığını ve bir parçasının eksildiğini ifade ediyor.
Aynı makalede, DBS (deep-brain stimulation) ile beyne yapılan müdahalelerin hastaları sinirli ve agresif yaptığı, bu değişimlerin uygulanmasının ciddi etik sorunlar yarattığından bahsediliyor.
Aynı kişilerin, Hiperseks ve farklı dürtüsel alışkanlıklar geliştirdiği de klinik çalışmalarda ortaya çıkmış.
Özetlemek gerekirse, burada bahsettiğimiz konu beynimizle ilgili. Vücudumuzun %2′ lik bir kısmını oluşturuyor olabilir ama şu anda bunları yazarken bile, klavyenin tuşlarına aslında o basıyor.
Ona yapılabilecek doğrudan müdahaleler konusunda daha dikkatli olmalı ve onu korumaya daha fazla odaklanmalıyız.
Çünkü beynimize bir cihaz yerleştirirken nelere zarar verdiğimizi, ancak seneler sonra öğrenebileceğiz gibi görünüyor.
Not: Son olarak, bu konu ile ilgilenmek isteyenlere harika bir teknik yazı önerim var. EEG ile bilgisayar modelinin yaratılmasını burada çok güzel anlatm